Bir de Bakmışız ki Umduğumuzdan Farklı Yerlerdeyiz

Konfor Alanının Dışına Çıkmak

Tülin Kışlak
6 min readMar 4, 2021

Konfor alanımızın dışına çıkmaktan neden korkarız?

Bu soruyu cevaplamak için önce konfor alanını tanımlamamız gerekir. Konfor alanı, kişinin kendini güvende hissettiği, rutinini devam ettirdiği, kendini rahat hissettiği bir alandır. Bu da demektir ki konfor alanımız bizim sınırlarımızı belirler.

Sürekli rahat olduğumuz bir alanın içinde bulunmak, ilerlemenin önündeki bir engeldir ve üstelik her şeyin yolunda gittiği gibi yanlış bir inanca sahip olmamıza da sebebiyet verir.

Sınırların dışına çıkmak alışık olmadığımız bir durum olduğundan korkarız. Ancak bu sınırların dışına çıkmaya başladığımızda kendimizi tanıyabilir, potansiyellerimiz ile sorumluluklarımızın farkına varabilir, gelişim göstermeye başlayarak kir ve pas tutmamızın önüne geçebilir, korkularımızı yenebiliriz.

Konfor alanının bir kademe dışı gelişme alanıdır. Adından da anlayacağınız gibi kişiyi geliştiren bölge burasıdır ve şu hisleri bünyesinde barındırır; korku, çaresizlik, umutsuzluk, huzursuzluk… Gelişme bölgesi konforumuzun bozulduğu, değişim ve gelişimimizin başladığı alandır. Eskiye dair birtakım algılar yıkılır. Bu da bize eski defterlerin kapanmakta olduğunun ve bazı tatmin edici yeniliklerin başlayacağının işaretidir.

Konfor alanının iki kademe dışı ise panik alanıdır. Bu alan ise kaygı, endişe, korku gibi duyguların yoğun olduğu ve rahat hissetmenin çok zorlaştığı bir alandır.

Photo by Avi Naim on Unsplash

Şimdi size kendi konfor alanımın dışına ilk çıkış hikayemden biraz bahsedeyim.

19 yaşına gelip de olmak istediği mesleğine karar veremediği için ve hatta kendini üniversiteye kaydolmak için bile hazır hissetmeyen mezun bir öğrenci düşünün. İşte bu kişi bendim. Belki de ilkokuldan beri hep tıp istediğimi düşündüm ya da en büyük hedef insanlar arasında, sayısalın da iyiyse, tıp olmalıdır algısıydı.

Şimdi size gönül rahatlığıyla diyorum ki iyi ki kazanmadım ya da iyi ki yeterli motivasyona sahip değildim, yeterince çalışmadım ve puanım yeterli gelmedi.

Şu an 25 yaşındayım, kendi istek ve beklentilerimin farkına varalı sadece 2 yıl oluyor. Hatta hala bu süreç devam ediyor. Süreç devam ederken insanların yargılamaları ve eleştirileri de devam ediyor.

Şimdiye kadar hayatımla ilgili çok fazla yargılayıcı tavırlara, olumsuz eleştirilere maruz kaldım. Örneğin; senin potansiyelin o üniversite değil, yeteri kadar çalışsan şu an sen de doktor olabilirdin, iki seneni boşa harcadın şimdiye çoktan mezun olacaktın ve bunun gibi birtakım cümleler. Hayatımla ilgili kurdukları, aslında en çarpıcı olan ve yıkıcı cümle şuydu; “Oh ne güzel Kanada’ya gittin, gezdin, geldin.”

Peki benim için gerçekten onların eleştirdiği kadar kolay mıydı bu süreç?

Konfor alanımın dışına çıktığımda, yani Kanada’ya gittiğimde 20 yaşındaydım. O zamandan yaklaşık 6 sene kadar önce öğrendiğim, tahmin edeceğiniz üzere yeterince körelmiş bir lise İngilizce bilgimle ben, Kanada’ya yalnız olacağımın farkındalığıyla ve hatta orada, dil okulundan sonra da üniversiteye başlama kararıyla gittim. Ne zaman döneceğimi, ailemi, arkadaşlarımı, evimi, odamı, köpeğimi ne zaman göreceğimi bile bilmiyordum. Tabi oraya gitmeden çok önce, 18 yaşındayken, tıp okuma fikrim de zaten çoktan tükenmişti. Çünkü ben hastane ortamında mutlu olamazdım, duygusaldım, sağlık alanına ilgi duymadığımı fark etmiştim, biyoloji dersini hiç sevememiştim…

Kısaca Kanada’da bulunduğum süreçten bahsedecek olursam, 7ay süren Toronto maceramda, ben kendimi keşfetmeye başladım. Çok zorlandım, çok ağladım, çok özledim, çok çabaladım, çok çaresiz hissettiğim zamanlar da oldu. Mesela hasta olmaya korkuyordum. Sağlık sistemleri farklıydı ve bu konuya hakim değildim. İnsan hasta olmaktan tabi ki korkar ama normal hastalıklardan bahsediyorum. İlk başlarda ben korkuyordum işte.

Hiç unutmuyorum okulun ilk günü tanıtım yapılmıştı. Önce seviye sınavına girdik, daha sonra on, on beş kişilik gruplar halinde bize okul binalarını gezdirdiler; hangi binada hangi İngilizce seviyesindeki öğrencilerin okuyacağını gösterdiler, nerden metro kartı çıkarabileceğimizden, nereden öğrenci kartı alabileceğimiz gibi konulardan bahsettiler. O kadar anlamamıştım ki… Belki Jet lag etkisindendi, belki de hafızam sıfırlanmıştı ve bildiğim İngilizceyi bile o an unutmuştum. O gün tek istediğim sarılıp ağlayacağım bir tanıdığımın yanımda olmasıydı. İyi ki yoktu! Ben işte o gün, o güne kadar yaptığım şımarıklıkların ne kadar saçma sapan olduğunu anladım.

Yapayalnız, hiç bilmediğim bir ülkede, elimde evinde kaldığım ailenin ev adresini gösteren harita, çantamda da işte cüzdanım, not defterim, kalemim vardı. “Eve nasıl döneceğim? Ya kaybolursam? Bana kim yardım edecek? Telefon hattı almadım, ev sahibine nasıl ulaşacağım?” gibi sorular beynimde dönüp durdu. Belki de hayatımın en zor günlerinden biriydi.

Günden güne Toronto’ya, okuluma, yabancı arkadaşlarıma, orada kendime kurduğum düzene o kadar alışmıştım ki…Ben artık buraya gelmeden önceki ben değildim. Hayata, insanlara olan bakış açım çok değişmişti. Tembellik etmenin şımarıklık olduğunu, iyi hissetmenin yolunun birçok konuda çabalamak, öğrenmek olduğunu anlamıştım.

7 ay sonra havalimanında Türkiye uçağı için valiz verme sıramı beklerken ağlamıştım; ya bir daha buraya gelemezsem, bir daha özgürlüğümü, Kanada’nın rahatlığını ve bu denli saygılı insanların varlığını Türkiye’de bulamazsam gibi korkularla.

Toronto’da yaşadığım süreçte konfor alanımın dışına çıkmış olmam, tek başınalık duygusu, aileme yük olduğumu hissedip bazı günler geçici işlerde üçer dörder saat çalışmış ve cüzi de olsa para kazanmış olmanın getirdiği mutlulukla eve dönüşlerim (üstelik eczanede anneme yardım etmem dışında hiçbir çalışma tecrübem yokken), ilk gittiğimde “Merhaba, benim adım Tülin.” gibi basit cümleler kurarken 4.-5. aylarda yabancı arkadaşlarımla sürekli görüşüyor ve aktiviteler yapıyor oluşlarım, birbirimizi önemsememiz ve birbirimize destek oluşlarımız, hatta şuan farklı ülkelerde de olsalar hala bana kendilerini yanımda hissettiriyor oluşları, insanlıkları; Kanada’daki yaşam tarzını, saygıyı, sevgiyi görmüş olmam gibi durumlar hayatımın en güzel “iyi kileri” diyebilirim.

Ben ordayken kimseye şımarıklık yapamadım, ordayken yalnızdım, istediğimde hemen ülkeme dönme şansım yoktu ve bunun bilincindeydim. Biliyor musunuz? Ben aslında o 7 ayda büyüdüm.

Şartlar, duygusallık ya da gidişat demek daha doğru olabilir, beni Türkiye’de kalmaya itti. Döndükten sonra hemen üniversite sınavına girdim. Tercih yaptım Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni kazandım. Endüstri mühendisliği hayalimdeki meslek değildi, ne iş yapardı onu da bilmiyordum üstelik. Sakarya’dan iki sene sonra Doğuş Üniversitesi’ne geçiş yaptım. İnsanlar yine eleştirdiler, yorumlar yaptılar.

Ben şu an son sınıf öğrencisi olarak diyorum ki “iyi ki” hayatımda her şey planladığım gibi gitmemiş. Aslında ben, öylesine tercih listesine yazıp kazandığım ve tam da mezun olmak üzere olduğum Endüstri Mühendisliği’ne aitmişim.

26 yaşında üniversiteden mezun olmuş olacağım. Kim ne derse desin ben kendimi bildiğim, bu süreçte kendimi geliştirdiğim müddet arkamda pişmanlık kalmayacak. Kendimin farkına varmış, mesleki anlamda gerek okul projelerim, gerekse okul dışı aldığım eğitimler, gittiğim kurslar, okuduğum kitaplarla, kişisel gelişimimi de ileri taşımış bir şekilde meslek hayatına gururla ve özgüvenle “Merhaba” diyeceğim.

Anlattıklarım tabi ki 7 aylık sürecin ve sonrasının çok kısa bir özeti. Okuduğunuz zaman belki de, bu kız çok büyük başarıya imza atmış da mı bu kadar yazmış diyeceksiniz. Ben sadece konfor alanımın dışına çıktığımdaki duygularımı, hislerimi ve bana kazandırdığı özgüveni bir nebze olsun sizlere aktarmak istedim. İnsan, kendini keşfetmek için cesaretli olmalı, pes etmemeli, hep daha iyisi için çabalamalı, kendisi için uygun olan ve mutlu olacağı pozisyon için eleştirilere kulak asmamalı.

İnsanlar her zaman eleştirir, yorum yaparlar. Çünkü onlar için konuşmak en basiti. Zor olanı siz yaşayarak yaparsınız.

Şu an okumakta olduğum bir kitabı da sizlere şiddetle tavsiye ediyorum. Ünlü psikolog ve çok değerli yazarımız Doğan Cüceloğlu’nun ölmeden önce yazmış olduğu son kitabı: Var mısın? Kitabın bir paragrafında Doğan Cüceloğlu soruyor:

Gençliğimde gergin, stresli, mutsuz günlerim çok oldu. Kendimi suçlu hissettiğim, değersiz gördüğüm dönemler yaşadım. Şimdi hayatım anlamlı, coşkulu ve şükür duygusuyla dopdolu… Neden? İçinde yaşadığım koşulların iyileşmesinden mi? Geliştirdiğim farkındalıkların sonucu mu?

Kitap Önerisi: Doğan Cüceloğlu- Var mısın?

Şimdi ise sizlere şöyle bir çağrıda bulunmak istiyorum;

“Haydi siz de konfor alanınızın dışına ilk adımınızı atın!”

Sonuçlarının ne kadar tatmin edici olduğunu zaten göreceksiniz.Çevrenizdeki insanların sizi eleştirmelerinden, yargılamalarından korkmayın. Bırakın eleştirsinler. Siz kendinizi bildiğiniz ve attığınız adımlardan tatmin olduğunuz sürece artık çevrenizden gelen psikolojik baskılara yenik düşmeyeceksiniz.

Konfor alanının dışına çıkmanın tek yolu cesarettir.

Kendinize kulak verin! Hayatınızı “keşkeler” ile değil “iyi kiler” ile doldurun. Yakınmak yerine bardağın dolu tarafına odaklanın. Size doğru geleni yapın, konfor alanınızın dışına çıkın ki bulunduğunuz yerde kir ve pas tutmayın, zorluklarla mücadele etmekten korkmayın, değişimi başlatın, gelişin ve geliştirin. Belki de o zaman anlayacaksınız ki aslında önceden olmak istediğiniz kişi şu an olduğunuz kişi değildir.

Sevgiyle,

Tülin Kışlak

--

--